Günün yazısı: Ağlayan gönlümü görebiliyor musun?
Gülen yüzümü değil, ağlayan gönlümü görebiliyor musun? Gel o zaman
dostum! Sen, gerçek bir dostsun demek...
Gülen yüzüme bakıp da; “oh ne iyi, neşen yerinde, çok güzel, daim
olsun...” gibi sıradan kelimeleri bir çırpıda söyleyivermiyorsun. Dış
görünüşüme aldanıp da, iç âlemimden haberdar olmayan yapmacık yakınlarım
gibi değilsin. Adet yerini bulsun diye de; “nasılsın iyi misin?”
şeklinde başlayan ve sonucu daima; “iyiyim,” olması beklenen bir
basitlik de göstermiyorsun. Zaten “iyiyim,” cevabı yerine başka bir şey
söyleyiversem ne yapacağını şaşırıp aval aval yüzüme de bakmıyorsun.
Canım, ille de iyimi olunması gerek. İnsan bazen de kötü olamaz mı? Eğer
soru sordunsa karşılığını da beklemen gerekmez mi? Neden iyi olmadığımı
söylediğimde yüz hatlarınız değişiveriyor da, söyleyecek bir şey
bulamıyorsunuz. Bu mu dostluk?
Sen öyle misin ya? Her zaman halimi-vaktimi en içten duygularınla
sorarsın, hem de vereceğim cevabın senin beklediğin şekilde olmasına
şartlanmışlıkla değil... Alternatif olabileceğine inanarak bunu
yaparsın. Eğer iyi olmadığımı söyleyecek olsam, gülen yüzümü değil,
ağlayan gönlümü görebilmenin tecrübesiyle beni rahatlatmaya çalışırsın.
“Nasılsın, iyi misin?” sorusunu sorup da, “iyiyim” cevabını
alamayanların yaptığı gibi şaşkın şaşkın bakmazsın bana. Hemen gülen
yüzümün ardında yatan o kötü halimi anlar, derdime derman olmaya
çalışırsın. Yani sen hazır bir dost değilsin benim için... Kurulmuş,
programlanmış, göstermelik bir dost olmadın hiçbir zaman... Sen, gülmeme
aldanmayıp, derdimin olup olmadığıyla ilgilenirken, onlar gülen yüzüme
aldana dursunlar... Sağ ol! Senin gibi bir dostum olduğu için çok
şanslıyım. Umarım senin de böyle dostların vardır. Dost canlısı
dostların yani...
Yansıma
İnsanlarla öyle iyi geçinin ki,
Düşmanlarınız bile ölümünüze ağlasınlar.
Hz. Ali
Sizin de mi böyle dostlarınız var? O zaman siz de çok şanslısınız. Ama
etrafınıza bakacak olursanız, böylesi halis dostların sayısının ne kadar
da az olduğunu fark edeceksiniz. Onun için elinizdekinin kıymetini bilin
ve onu kırmamaya çalışın. Siz de onun gibi dost olun... İçi boşaltılmış
birçok kavram gibi hiç değilse bunu dolu dolu yaşamasını bilelim. Ne
dersiniz, bunca yapmacıklığa karşı, bu kadar tabî olanlar için değmez
mi?...
Ahmet Sezgin bir şiirinde bu konuda çok yaralı olmalı ki, bakın dostluğu
nasıl tarif ediyor:
Dostluk köprüsünden geçmek istedim,
Köprübaşlarını düşmanlar tutmuş.
Sevgi pınarından içmek istedim,
Kurtlar eme eme suyu kurutmuş.
Yüzler yüzsüzleşmiş, postlar sahtekâr,
Ruhlar ruhsuzlaşmış, dostlar riyakâr.
Kalpler katılaşmış, olmaz tövbekâr,
Anladım ki hayat, insanı yutmuş.
Hayatın insanı yutmadığı, dostlukların sağlam temellerle kurulduğu bir
dünya istiyorsak, önce böylesi bir dostluğu kendimiz başlatmalıyız.
Çevremizde olan kaç kişi bizim için “dostum” diyor acaba, kaç kişi
çekinmeden derdini bize anlatabiliyor, ya da kaç kişi için gerçek dost
olabiliyoruz, onların gülen yüzlerinin ardındaki gerçek acılarını fark
edip ortak olamaya çalışabiliyoruz?... O zaman haydi dostlar, bugünden
sonra böylesi sağlam ve yürekten dostluklar kuralım. Önce biz dost
olalım, sonra da bize dost olsunlar.
Ebu Bekir-i Dükki’ye; “Kiminle dost olalım?” diye sormuşlar. Bu büyük
zat şöyle cevap vermiş:
Senin halini bilen, kendisinden emin olduğun, kendisinden bir şey
saklamak lüzumunu duymadığın, aranızda hiçbir şeyin saklı bulunmadığı
ile dost ol.
Halid bin Safvan’a da; “İnsanların en beceriksizi kimdir?” diye
sorulmuş.
İnsanların en acizi, dost aramayandır. Onlardan da daha acizi var. O da
bulduğu dostu kaybedendir, cevabını vermiş.
Gerçek dost kabul edilen ve gerçek dostları olanlardan olmamız duasıyla,
emanet edilmesi gereken en “Emin”e emanet olunuz.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol
|